Yazılım sektörünün, tüm sektörlere hizmet üretebilmesi ve kalkınmanın lokomotifi konumunda olması, doğal olarak sektör içinde kuvvetli bir rekabetin oluşmasına neden oluyor. Bir de buna teknolojideki hızlı gelişmeyi ve her yıl bilişim konusunda 15.000 yeni mezunun sektöre girmesini eklersek rekabet daha değişik bir boyut kazanıyor. Şirketler birbirleriyle rakip olsalar bile bölgesel rekabet, uluslar arası rekabet, mali destek gereksinimi, bilgi paylaşım (sektör içi - sektörler arası), güçlü görünüm, özel konularda uzmanlık vb gibi nedenlerle diğer şirketlerle işbirliği yapmak isteyebilmektedirler. Aslında pazarın beklentisi göz önüne alındığında rekabeti, yenilikçi projelerin ve AR-GE desteğinin yönlendirdiğini söyleyebiliriz.
Yani, başka bir deyişle, çoğu sektörlerde olduğu gibi yazılım sektöründe de AR-GE yapmayan ve yenilikçi projeler geliştirmeyen şirketler giderek tüketicisinin gereksinimlerini karşılayamayacak ve doğal olarak pazarını kaybetme riski altına girecektir. Peki AR-GE çalışmaları yapabilmek ve yenilikçi projeler geliştirmek, şirketin büyüklüğüne bakmadan, kolayca gerçekleştirilebilecek etkinlikler midir? Birçok şirket için, şirketin vizyonunda ve çalışma alışkanlıklarında bile değişiklik gerektirecek olan bu süreç, tek başına şirket kaynakları ile gerçekleştirilebileceği gibi, daha kısa sürelerde, sadece konusundaki deneyimlerini ortaya koyacak birkaç şirketin birlikte çalışmalarıyla da başarılabilir. Ülkemiz için henüz çok da alışılmış bir davranış olmasa bile, zaman içinde şirketlerin birlikte araştırma yapmalarının, çok özel “know-how”larını paylaşmalarının, birlikte üretmelerinin, uzun vadede çok verimli ve kârlı sonuçlar doğurabileceğini görmeleri, olası işbirliklerini daha da artıracaktır. Aslında şirketlerin belli bir konuda ortak çalışmalar yapmalarından, pazarın başka konularında rakip olmayacakları anlamı çıkmamalıdır. Doğal olanı da budur zaten. “Rekabet Öncesi İşbirliği” de diyeceğimiz bu yöntem ile şirketler birlikte AR-GE çalışmalarını yaparak hem kaynakları verimli kullanmış olabilirler, hem de ortaya çıkan sonuçları daha geniş bir perspektifte değerlendirme fırsatı bulabilirler. Şirketlerin bir araya geldiklerinde ortaya çıkan faydanın, şirketlerin teker teker ortaya çıkarabilecekleri faydaların toplamından daha fazla olabileceğini anladıklarında, bu işbirlikleri çok daha hızlı artacaktır. Artık bu şirketlerin ortak malı olarak düşünebileceğimiz bu “çıktılar” ister birlikte, ister tek tek şirketlerin geliştirecekleri yenilikçi projelerinde kullanılacak altyapıyı oluşturabilir.Bu işbirliklerinin artması hem sektörün bilinçli ve güvenli bir şekilde büyümesine hem de şirketlerin mali ve deneyim açısından daha güçlü görünmelerine, bunun sonucu olarak da bölgesel ve küresel rekabet koşullarında daha üst seviyelerde mücadele etmelerine katkı sağlayacaktır.
Şimdi de “Yazılım Sektörü Ulusal Stratejisi”nin oluşturma seçeneklerini tartışalım…
10. Ulaştırma Şurası Raporu'nda yazılım sektörünün “Öncelikli Alan” olarak belirlenmesi ve yazılım ihracatı ile ilgili “zor” hedeflerin belirlenmiş olması, yazılım sektörüne verilen önemin bir göstergesi. O zaman yazılım sektörünün de dağınık yapısından daha “hedefe yönelik” çalışabileceği bir yapıya en kısa sürede geçmesi lazım. Dağınık yapı derken, belki de işin doğası gereği, sektör içindeki firmaların, çoğu kez tek başlarına, kendi gayretleriyle oluşturdukları pazarda ürün geliştirmelerini kastediyorum. Sektörün karşısında ulaşılması gereken zor bir hedef olunca, mutlaka daha bilinçli, daha birlikte, devlet desteklerinin ve yönlendirmelerinin olduğu, yurt içi ve yurt dışı pazarın iyi analiz edildiği ve buna göre kısa ve uzun vadeli alt hedeflerin konulduğu, daha çok işbirliklerinin olduğu bir sektör yapısı akla geliyor.
Bu durumda “Yazılım Sektörü Ulusal Politikası”nın Bakanlıkların, Üniversitelerin, sanayi kuruluşlarının, ilgili Sivil Toplum Kuruluşlarının ve tabii ki şirketleri temsilen Odalar ve Sektör Birliklerinin birlikte çalışarak belirlenmesi daha uygun olabilir. Öncelikle, yazılım sektörünü ilgilendirecek her alt başlık için, örneğin ülkemizin bilgi toplumuna dönüşebilmesi konusunda, ulusal gereksinimlerin ve bunların küresel boyuta yansımalarının belirlenmesi ve bu gereksinimlere ulaşabilmek için yapılacak işler ve olası sürelerin saptanması gerekir. “Yazılım Sektörü Ulusal Stratejisi” hayata geçirilmeden önce, yazılım sektörü ile ilgili her alt başlık için belirlenen stratejiler ve diğer ulusal startejiler birlikte değerlendirilerek önceliklendirilmeli, konu ile ilgili yurt dışı uygulamaları incelenmeli ve yukarıda bahsettiğim gibi Üniversiteler, STK’lar, Sektörü temsilen Odalar ve Sektör Birliklerin görüşleri ve desteği alındıktan sonra, tamamen ülkemize özgü bir “Yazılım Sektörü Ulusal Stratejisi” oluşturulmalıdır.
Bu şekilde ülke gereksinimlerine göre küresel ölçekte geliştirilmiş olan bir “Yazılım Sektörü Ulusal Stratejisi”nin olması, sektör içindeki firmaların, bu makro hedefe ulaşabilmeleri için, kısa ve uzun vadeli politikalarını belirleyebilmelerine, sektör içinde ve sektör dışında olası işbirliklerini daha sürecin başında oluşturulabilmelerine, kısa ve uzun süreli yatırım planlarını buna uygun olarak belirleyebilmelerine, verimin artmasına ve işbirliklerinin sağlıklı büyümesine yol açacaktır. Sağlıklı işbirlikleri ise daha kaliteli, yenilikçi ve rekabetçi ürünlerin üretilmesini sağlayacaktır.
Dr. Aydın Kolat
bültenlerimizden ve önemli haberlerden ilk önce siz haberdar olmak istiyorsanız lütfen formu doldurun.